Herkesin dil
öğrenmenin faziletlerinden bahsettiği ülkemizde, ikinci dil konuşabilme
oranları bir hayli düşük. Avrupalı çocukların yüzde 58’i ise iki lisan biliyor.
Dil öğrenmenin şifreleri okul kitaplarındaki gramer kurallarında mı gizli,
yoksa toplumun ve devletin lisan algısında mı?
Dünya İngilizce yeterlilik endeksinin açıklamasına göre
Türkiye, İngilizce eğitiminde 54 ülke arasında ancak 32. sıraya yerleşebildi.
Listenin ilk sıralarında Avrupa ülkelerini görüyoruz. Peki nasıl oluyor da
Avrupa istikrarlı bir şekilde liderliğini tüm dünyada sürdürebiliyor? Söz
konusu ülkelerin dil öğrenimi konusundaki yüksek hassasiyetlerine
odaklandığımız zaman meselenin sadece dil eğitimiyle ilgili olmadığını
görüyoruz. Almanya, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Avusturya gibi ülkeler dil
eğitimini başka bir kültürle kurulan organik bir bağ olarak görüyor. Yani dilin
öğrenilmesi gereken mekanik bir sistem olmadığı konusunda hemfikirler. Bu durum
bizde maalesef daha farklı. Öğrencilerin aldıkları dil eğitimini kullandıkları
alan sadece okul ders kitapları ve sınavlarla sınırlı kalıyor.
Lisan ile hayat arasında bağlantı kurabilmek
Dil öğrenimleri doğal bir süreçle başlayan Avrupalı çocuklar
gerekli eğitim takviyesiyle en iyi seviyeye gelebiliyor. İkinci bir dile
erişimin neredeyse anadilini öğrenmek kadar kolay olduğu ülkelerde devletin bu
konudaki etkinliği dikkat çekiyor. İkinci dil eğitimini destekleyen devlet
yöneticileri yeni bir lisanın o kültürle köklü bağlar kurmak adına önemli
olduğunun farkında. Avrupa Birliği Eğitim Sorumlusu Androulla Vassiliou,
geçtiğimiz sene dil eğitimi ve kültürel çoğulculuğun Avrupa Birliği’nin
tartışılmaz ilkeleri arasında olduğunu yinelemişti. Avrupalı çocukların yüzde
58’i ikinci bir dili konuşabiliyor. Bu konudaki hedeflerini her sene artırmaya
çalışan Avrupa ülkeleri, 2005’ten 2010’a kadar yüzde 14,1’lik bir artış
kaydetti. Yeni neslin ikinci ve üçüncü bir dil konuşabiliyor olması, o dillerin
kültürleriyle barışcıl bir geleceğe zemin hazırlamak adına önemli görülüyor.
Bunun yanı sıra ikinci bir dille yetinmeyen Avrupa ülkeleri, ilkokulda 3.
yabancı dil eğitimini yaygınlaştırıyor.
Avrupa ülkelerinde
ilköğretim düzeyindeki çocukların yeni dilleri kolay öğrenmelerinin diğer
sebebi ise çift dilli eğitimin yaygın olması. Küçük yaşlarda başlayan dil
eğitimi, anadille paralel bir şekilde gelişiyor. Sadece Almanya’da 700 tane
İngilizce Almanca çift dilli anaokulu mevcut. Sınıflarda iki öğretmen
bulunuyor. Bu öğretmenlerden biri çocuklarla sadece Almanca konuşurken, diğeri
İngilizce konuşuyor. Böylelikle çocuk, yedi yaşına geldiğinde hem anadilini hem
de ikinci dili aynı seviyede öğrenmiş hale geliyor. Bu eğitim sadece okulda
öğrenilen bir dizi sıkıcı gramer kurallarından ibaret değil. Öğretmenler
lisanın okul dışındaki işlevselliğini sağlamak için dil eğitimini sosyal bir
aktiviteye çeviriyor.
Dil canlı bir organizmadır ortamını bulursa gelişir
Bir diğer önemli husus ise çift dilli (bilingual) eğitimin
yaygın olduğu ülkelerin toplumlarında yabancı dil öğreniminin çok daha kolay
gerçekleşmesi. Kapalı ülkelerin tek tipleştirilmiş toplumlarında ise ikinci bir
dil öğrenimi, komplike ve yabancı bir mefhumu kendi organizmamıza dahil
ediyormuş hissi uyandırıyor. İkinci lisan ve ikinci lisanın kültürü her zaman
‘öteki’ olarak kalıyor.
İlköğretimde ise
tüm okul müfredatı çocukların ikinci bir dil eğitimini kolaylaştıracak şekilde
tasarlanıyor. Mesela İzlanda, İspanya ve Finlandiya gibi ülkelerde öğrenciler
serbest düşünce ve diğer kişilerle uyumlu çalışma, çevre bilinci gibi dersler
alıyor. Bu sayede sosyal alandaki becerileri artıyor. Aynı zamanda öğrendikleri
dilleri uygulayabilecekleri altyapıya sahip oluyorlar.
Son yıllarda
yapılan bir diğer önemli araştırma ise anadili öğrenimiyle ikinci dil
öğreniminin birbirini etkiliyor olması. Anadilinde yeterli düzeyde eğitim
almamış ve kabiliyetleri gelişmemiş çocuklar maalesef ikinci dili öğrenim
konusunda daha başarısız oluyor. Kendi dilinde kelime haznesi dar olan ve dil
bilgisinde eksiklik yaşayan çocuklar dillerini etkin bir şekilde kullanamıyor. Bu
da yeni bir lisanın şifrelerini çözmede zorluk oluşturuyor.
Bunun yanı sıra
çocuklar ikinci bir dil öğrenirlerken anadillerindeki nicelikleri ve
sistematiği daha iyi kavrıyor. Bu da çocuğun kendi anadilinde de gelişim
göstermesini sağlıyor. Bu sebeple Avrupa’da anadildeki edebiyat ve kompozisyon
derslerine ağırlık veriliyor. Türkiye gibi ülkelerde ise fen, matematik gibi
derslerin çocuğun başarısında ölçüt olduğu algısı mevcut.
Avrupalı çocuklar hangi dilleri öğreniyor?
Tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’daki ilköğretim okullarında
İngilizce en çok öğretilen yabancı dil. İngilizceyi’yi; Almanca, Fransızca,
İtalyanca, İspanyolca ve Rusça takip ediyor. Fakat tüm bunların yanı sıra son
yıllarda ilköğretimde modern diller haricinde Antik Yunanca ve Latince eğitimi
de veriliyor. Kısacası 7-11 yaşları arasındaki Avrupalı çocuklar, kendi kültür
felsefe dünyalarının temelini oluşturan dillerde küçük yaşlarda eğitim görmeye
başlıyor. Bizde ise Osmanlıca, eski Türkçe, orta Türkçe dersleri ancak
üniversite sıralarında belli branşlarda karşımıza çıkıyor. Yine kültür
dünyamızla paralellik gösteren Arapça, imam hatipler dışında yükseköğretimde
öğretilen diller arasında. İngiltere, diğer Avrupa ülkelerine göre dil öğretimi
konusunda bir hayli geri durumda. Birçok Avrupa ülkesinde dil eğitimi üç
yaşında başlarken, İngiltere’de 11 yaşında başlıyor. ‘Tüm dünya İngilizce
konuşurken, biz niye başka bir dil öğrenerek zaman kaybedelim?’ algısı
İngilizleri yabancı dil öğrenimi konusunda geri kılıyor. Buna rağmen son
yıllarda İngiltere’de bu düşüncenin yıkılması adına adımlar atılmaya
çalışılıyor. Özellikle ekonomik ilişkiler göz önüne alındığından devlet,
çocukları Çince öğrenmeye teşvik ediyor.
Avrupa’nın dil öğrenme kodları
Dil eğitiminin
anadille birlikte üç yaşlarında başlaması.
Dil öğrenmenin ders
olarak değil, başka bir kültürle kurulan köprü olduğu algısının çocuklara
aşılanması.
Çift dilli okulların
ve sınıfların yaygın olduğu ülkelerde, dil öğreniminin doğal bir süreçte
gelişiyor olması.
Anadilde eğitimin
kuvvetli oluşunun, ikinci dil öğrenimi kolaylaştırması.
Anadildeki edebiyat
ve kompozisyon derslerinin müfredatta önemli yer teşkil etmesi. Fen Matematik
derslerinin gerisinde kalmamaları.
SEVDE TUBA OKÇU
0 yorum:
Yorum Gönder